29 Nisan 2008 Salı

bittiiii!!!!!!

hiç iyi değilim dostlar....

evo'yla ayrıldık... sabah başlattığım bi kavgayla, akşama herşey bitti... darmadağan oldum, sarıla sarıla ağlaya ağlaya ayrıldık. onu ilk defa ağlarken gördüm.omzumda hıçkıra hıçkıra ağladı.... ona tamamen bittiğini söyleyecek kadar güçlü olamadım, yüzüğümü parmağımdan çıkarıp eline veremedim... bu kadaranı ne ben ne de o kaldıramazdık... bi süreliğine ayrı kalmak zorunda olduğumuzu anlatmaya çalıştım... kapının önüne kadar bıraktı beni... eve geldiğimde bi ameliyattan çıkmış gibiydim, içimdeki organlar etrafa saçılmıştı sanki... azy gördü beni, dizlerimin önüne oturudu, öylece baktı yüzüme... korkunç olduğumu farkettim. yukarı tyz in yanına çıktım sarıldım ağlamaya devam ettim... gözümün önünden gitmiyordu hali ve kulaklarıma yapışmıştı omuzumdaki hıçkırıklarının sesi... geceyi nasıl geçirdim bilmiyorum, sabaha karşı uyumuşum... elim yüzüm gözlerim şiş.... annemin yanında olmak istiyorum, az önce yaptığım makyajı çıkartıp söküle söküle ağlamak istiyorum....
işler beni bekliyor, unutmalıyım, unutturmalıyım ve alışmalıyım...

24 Nisan 2008 Perşembe

bkfhdgkjsd

sabah sabah hangi işe nereden başlayacağımı şaşırmış bi şekilde dolanıp duruyorum. tyz bu sabah erkenci, benden önce kalkmış, çay suyu koyarken sesine uyandım. dün gece yine bi kaç biranın etkisiyle deliksiz uyumuşum. berbat bi gece geçirdim. evoyla kavga ettik, tyz le olan bi iş alışverişinden kaynaklanan sorun nedeni ile birbirimize girdik. sinirle ilk defa ona beni bi kaç gün aramamasını söyledim ki üç ay sonra evleniyormuşuzzzz peeeaah!!! dellendim gece gece tabi. neyse bunlardan bahsetmicem.
bi bardak çay, sigara sabah dedikoduları derken bu saati bulduk.
çürük bi dişim var o çok ağrıyor, ama kafamı başka yerlere verip duymamazlıktan gelmeye çalışıyorum.
neyse öğlen vakti işler yoğunlaşmaya başladı, diş ağrımı sağlayabilmek için çok çalışıp beynimi ve dişimi uyuşturmam lazımm....

23 Nisan 2008 Çarşamba


Kafamın arkasında bir yumruk arasıra vuruyor... ölümü ensemde hissediyorum... dermanım yok kıpırdamaya... Zaman hızla geçiyor... yeni arkadaşarım oluyor, yeni insanlar yeni evler, yeni odalar... unuttuklarım birikiyor ama sadece bi şeyleri unutmuş olduğumu hatırlıyorum... şehir kalabalıklaşıyor, trafik sıkışıyor... bi sabah bir bakıyorum güneş açıyor, perdemi aralıyorum, penceremden içeri müjdeler girmiyor...

Gözlerim dalıyor ama kimse gelmiyor... yoruluyorum bi çay yapıyorum kendime, demleniyorum... sonra bi şarkı açıyorum kendime çok uzaklara gidiyorum, gidip gidip geri geliyorum... annem yaşlanıyor, ben büyüyorum...
Çocukluğum geliyor aklıma, akşam ezanı okunuyor ve ne garip ben hala sokakta oynuyorum... çocukluğumdan da geri geliyorum... ilk arkadaşlarım, yaralı dizlerim, bayram şekerlerim artık beni tanımıyor...

Şimdi makyaj yapıyorum bol bol... ruhuma değil, bedenime yakışan kıyafetler giyiyorum, saçlarım dağınık, ayağımda yüksek topuklu ayakkabılar... aynaya bakıyorum kendimi göremiyorum... hayat beni çağırmıyor...

Durmaksızın telefonlarım çalıyor, işler soruluyor, anlaşmalar soruluyor... üstü kapalı geçiştirilen “nasılsın-ız?” larla halim hatırım sorulmuyor... maskeler takıyorum, maskeler düşüyor, bildiğimiz bütün gerçekleri inkar ediyoruz, herkes önce kendine sonra birbirine yalan...
fotoğraflar çekiyorum, fotoğraflar çektiriyorum, anıları donduruyorum... ama karelere dokunamıyorum cam ekrandan. Herşey dijital ve soğuk biliyorum... mutluymuşum diyorum, altına notlar düşüyorum...

Bir film izliyorum, adam sevgilisini aldatıyor, başka bi sahnede biri ölüyor, başka bir sahnede bir çocuğun çaresizliği anlatılıyor, ve ben hiç bi trajediye ağlamıyorum artık... eskiden diyorum, ne duyguluymuşum, ne hisli.... şimdi ise ne duygusu, sadece bu üzerime yapışan, acımasız zamanın gri isi....

Param birikiyor, ama sokakta elma şekeri yiyemiyorum, kendime balaonlar alıp sonra onları uçuramıyorum... küçük bir kızken çok param olduğunda, bissürü! balon alıp, hepsini uçurup, gökyüzüne yükselişlerini öylece keyifle izlemeyi hayal ederdim... evet artık param var ama hüznüme yatmiyor, üstü kaldı hayallerimin, şimdi onlarda para etmiyor....
Kafamın arkasında bir yumruk arasıra vuruyor... ölümü ensemde hissediyorum... dermanım yok kıpırdamaya... Zaman hızla geçiyor...

duyduk duymadık demeyinnnnnn.....!!!!!

duyduk duymadık demeyinnnnnn.....

düğün tarihimiz belli olduuuu:))
yarın nikah işlemleri için başvurularımızı yapıcaz. ağustosun son haftası evleniorum yani. nasıl olacak hiç bilmiyorum. artık herşeyi saldım gitti. ne olacaksa olsun, madem dönemiyorum geriye, devam edeyim yoluma dedim. evo yu makul bi sevgiyle kabul ettim kendime, ama kimse benden fazlasını beklemesin. bu evliliğin fazla uzun süreceğini sanmıyorum. yani herkes gibi sonsuz bi mutluluk umuduyla değilde, bi gün nasıl olsa bitecek diye evleniyorum.
annem telaşlarda, babamda öyle... arkadaşlarım ne giyeceğini düşünüyorlar, kankalarım, çok isteyerek yapmayacağım bu evlilik için karalar bağlamış durumda.

neyse çok yazacak bişeyim yok bu konuyla ilgili. haber veriim dedim blogdostlarıma sadece...

ilerleyen günlerde blogumu günlük moddan çıkarıcam zaten. sadece deneme yazılarımı sizinle paylaşıcam. malum evlilik psikolojisiyle günlük tutmam hepimiz için çekilmez bir haal alacaktır:))) bu yüzden çevreye fazla rahatsızlık vermeden edebi yazılarımla burda olmayaı düşünüyorum.....
öpitoo;))

3 Nisan 2008 Perşembe

...

yine uzun zaman olmuş yazmayalı. bu son bi haftamı çok az bi uykuyla geçirdim. beyazlayan saç telimle uğraşmıyorum artık, geçen gün kuaföre gittim. kırılan uçlarımı aldırdım birde kaküllerimi düzelttirdim. bu işlermler görüntüde düzelsede kalbimdeki kırıklar ve yıpranmış uçlar hala olduğu gibi duruyor. sıkıntılarım yine devam ediyor. evoyla kavgalarımız her geçen gün şiddetlenmeye devam ediyor, (Pucca bunu okuyunca söylenecek yine:)) her kavganın ardından gelen duygu sömürüleri resmen içimi kemiriyor, elimi kolumu bağlıyor. teyzem başımı beynimi yiyor, ayrıl şundan "karşına çıkan iyi kısmetleri kaçırıyorsun bitmiş bi ilişki yüzünden" benim iyi bir kısmet veya karşıma çıkacak iyi birileriyle derdim yokki, şu an için tek istediğim şey özgürlüğüm. kalbimin paramparça bi yerinde duran bi yükten başka bişey değil. ayrılık kararını bi türlü hayata geçiremeyişimin sebebi, arkamda bi enkaz bırakmak istemiyorum. kavgaları devam ettiriyorum çünkü onun pes edip ayrılmak istemesini sağlamaya çalışıyorum. vicdanım karşısında o kadar acizim ki, arkamda terk edilmiş birini bırakmak istemiyorum. iş böyleyken asıl sorun olan kısımsa hayatıma uzaktan ve yeni girmiş birine karşıda ilgi duyuyorum. (ilerleyen günlerde anlatırım) evet beyin olarak aldatıyorum ama bu noktada içimde bi pişmanlık olmuyor nedesnse. onu her gördüğümde içimde bişeyler atağa geçiyor, kan dolaşımım hızlanıyor fln filan, çokta ciddiye alınacak bir durum değil ama hala bu karmaşaya nasıl dur denilir onuda bilemiyorum.
bu arada son on gündür kalbimde bir rahatsızlık hissediyorum, şiddetli derecede çarpıntılarım oluyor ve beni yorgun bırakıyor, annem de biliyorsunuz kalbinde oluşan delik nedeniyle aynı çarpıntıları ve sorunları yaşıyordu. ve çok riskli bir ameliyat geçirdi. geçenlerde nefes alamayacak kadar kötüydüm, öyle boşluğa düşmüş gibi çarpıyordu ki, nefes alamayacak gibiydim. nefesim kalbime yetmiyordu sanki. şimdi hiç olmadık anlarda yakalıyor beni melet. annemlere bişey soramıyorum panik yapmasınlar diye ama onların dışındaki herkes ırsi, genetik bir sorun olabileceğini ve benimde kalbimde bir problem olabilme ihtimaline karşı mutlaka doktora gitmemi söylüyorlar. en kısa zamanda bi doktora gözükmem gerekiyor galiba.. tabi bu arada dozunu arttırdığım çay, sigara alkol ve stresin etkiside büyüktür heralde. amann ne bileyim amk. her şey olacağına varsın işte. ben bıraktım ne halim varsa göreyim.
sizde kendinize, kalbinize dikkat edin.. görüşürüz canlar..

2 Nisan 2008 Çarşamba

neden saçlarım!! beyazlamış arkadaş??


dün geceyi dışarda geçirdim. evo ile birlikteydik. onun için güzel, benim içinse anlamsız bi geceydi. sabah 7 de ofise bıraktı beni. kapıyı azy's açtı, uyanmış dershaneye gitmek için hazırlanıyordu. teyzem ise uyuyordu. teyzemin artık bi sevgilisi var. çocuk bursa'da yaşıyor, o yüzden sabaha kadar telefonda ve msn deler. bu sbah yine 6'da yatmış. ne olacak bu halleri bilmiyorum, işler umrunda değil, yapılması gerekenleri sürekli erteliyor, bi an önce toparlanması lazım durum vahim...

bu arada ailedeki son gelişmeleri yazamadım bir türlü, kuzenim, gazozum evleniyor;))) hemde görücü usulüyle!!!! babamın çok yakın bi arkadaşı oğlu için talip oldular. birbirlerini gördüler, görüştüler sevdiler beğendiler, istenildi söz yapıldı 4 nisanda da nişanlanıyorlar. nasıl şoktayız ailecek anlatamam. çocukluğumuz birlikte geçmesine rağmen birbirimizde çok farklı iki kuzeniz. ben ailenin ayrık otu olarak dünyayı parmağında tek başına sallamaya çalışan bi tip, o ise tam bir küçük kadındı. çocukluğunda annesi çalıştığı için çocukken bile günlerini ütü çamaşır bulaşık yemek gibi işlere adardı. 17 yaşına geldiğinde gazoza bi kardeş geldi. işin içine çocukta girince tam bi ev hanımı modunda yaşamaya devam etti. hiç erkek arkadaşı sevgilisi olmadı, olmasını da istemedi, ilerleyen yaşlarında çok görücüsü! çıktı. hiç birini kabul etmedi, bütün bu küçük kadınve küçük anne rollerine rağmen evliliği düşünmüyordu. ne olduysa oldu bunu kabul etti. ve gazoz sanırım ilk defa ve hatta görücü usulü ile aşık oldu;) bütün aile çifte düğün hayalleri peşinde, gazozla aynı dönemde evleneceğimizi düşünüyorlar. oysa benim onlara göre parmağımda ki o anlamlı! yüzük çoktan bir metal parçası haline geldi. evlilik ise düşüncemde bir gölge bile değil!!! nasıl çıkıcam bu işin içinden bilmiyorum... bütün aile evo yu çok seviyor ikimizin mükemmel bir çift olduğumuzu düşünüyorlar, kuyruğu dik tutucam diye, şimdiye kadar hiç kimseye ne ilişkimizin ne de evo nun açıklarını vermedim, ben gizledikçe onlar çok mutlu olduğumu, evonun benim için ne kadar uygun biri olduğu düşüncelerini pekiştirdiler. evreni ailemle ilk tanıştırdığımda da -ki o zman herşey çok güzeldi- evlilik konusunda pek emin değildim. niyetim, ailem evoyla tanışsınlar, bilsinler içleri rahat olsun istedim. o yüzük parmağıma hangi arada girdi hala aklım almıyor. neyse şimdilik ben gazozun kerevetine çıkmakla kalayım sadece, onlar muradlarına ersinler, hemde çok ersinler...;)

ajansta ilk ikinci ayımızın içindeyiz. şimdiye kadar elde ettiğimiz ciro hatırı sayılır bi halde. bu ayı atlatırsak yırttık demektir. önümüz açık, emin adımlarla ilerliyoruz... teyzemin yeni aşkı dışında bi sıkıntımız yok;)


geçen gün saçımda bir beyaz geldi elime... elime aldım, uzun uznun baktım. o incecik saç telinde neler gördüm neler, hayatım film şeridi gibi geçti gözümün deydiği o saç beyaz saçımdan. hayat ne kadar da acımasız, "gözlerim doldu, daha erken, daha gencim, daha çok güzelim", dedim. 34 yaşında ki teyzem bile hayatının baharını ilk defa yaşarcasına aşıkken 24 yaşında ki ben, saçında beyaz, aşk yorgunu, yıpranmış, yıpratılmış olmamalıydım....

o günden sonra saçıma tarak deymedi. adam gibi makyaj yapmadım. dudağımın kenarına iliştirdiğim şakacıkatan bir gülümsemeyle ortalarda dolanıyorum... her gün biraz daha azalıyorum. ben "galiba büyüyorum.." derken, birileri pis pis sırıtarak "hahaha hadi ordan yaşlanıyorsun" diyor sanki....


amaaaaaaan neyse canım, bi paragraflık bunalım yeter bu gün....;)

bu gün fazla bi işim olmaz diye umut ediyorum, o yüzden tekrar uğrayabilirim....;)

söz vermiyorum :P


Aşk Herşeyi Affeder mi?