27 Haziran 2008 Cuma

oyuna geri döndüğünde herşeyi unutan!!


Üşüyen kelimelerim var ellerimde... Ellerimden soğuk, yüreğimden buz... Duymak istemeyeceğin kadar anlamlı ve anlamak istemeyeceğin kadar gerçek! Kara bir kalem var ellerimde... Yazdıkları görünüşü kadar ince olmayan.. Acıtan sözler yazan, yazdıgında kendinden bile kırılan! Öyle siyah ki gece,öylesine derin ki okyanus! Birkaç yaş var ellerimde... Sen giderken akan, geri geldiğinde hala kurumayan... O kadar ıslak o kadar korkak! Bir bulut var gözlerimde, ardında güneşi olmayan, içimdeki ateşi söndürmekle yükümlü olan! Ve bir kaç umut parçası yüreğimde... Yarına gülerek bakan, Sevdaya hala inanan, yokluklarını varlıklarından çaldıklarıyla tamamlayan... Bir çocuk var içimde... Yeri geldiğinde ağlayan,dizleri kanayan... Ve bir çocuk var içimde benim...oyuna geri döndüğünde herşeyi unutan!!

21 Haziran 2008 Cumartesi

çok zaman oldu....

çok zaman oldu...
yazmaya ne sebeptir, yazmamaya ne sebepti unuttum herşeyi... neden yazamadığımı bilmiyorum bende. ellerim klavyeye her uzandığında film başlıyor gözlerimde.. sıkılıyorum, içim sıkılıyor daralıyorum. kapatıyorum sayfayı...
demem o ki artık yazmayacğım günlerimi günlüklerimi...
tarihe not düşmek canımı acıtıyor artık, çocukluğumda ki gibi değil ki günl(ükle)erim...
içimden gelenleri karalayıp sizlerle paylaşıcam.
hikayelere şiirlere denemelere dökeceğim başımdan geçenleri... beğenirmisiniz okurmusunuz bilmem...
iyimisin diye sorup, merak edenlere ilgilerinden dolayı teşekkür ederim... iyi ki varsınız... sizler tarafından düşünülmek merak edilmek güzel...
iyi değilim.. iyi olsaydım sizlere güzel haberler verirdim mutlaka. o hep özlediğim güzel haberleri...
hayat bi şekilde devam ederken, ben yolumu kaybettim. çok bilinmeyenli denklemlerin içinde, şıklarda bile doğrusu olmayan problemlerle uğraşıyorum...
ayaklarımı kaydırıyorum hayatımın. sindire sindire.. uzaklaşıyorum iyiliklerden, iyilerden...
velhasıl..
ne olacaksa olsunlardayım...
bir gün güzel şeylerde yazabildiğimi ispatlamak için burdayım artık...
hepmiz hoşgeldik;))

29 Nisan 2008 Salı

bittiiii!!!!!!

hiç iyi değilim dostlar....

evo'yla ayrıldık... sabah başlattığım bi kavgayla, akşama herşey bitti... darmadağan oldum, sarıla sarıla ağlaya ağlaya ayrıldık. onu ilk defa ağlarken gördüm.omzumda hıçkıra hıçkıra ağladı.... ona tamamen bittiğini söyleyecek kadar güçlü olamadım, yüzüğümü parmağımdan çıkarıp eline veremedim... bu kadaranı ne ben ne de o kaldıramazdık... bi süreliğine ayrı kalmak zorunda olduğumuzu anlatmaya çalıştım... kapının önüne kadar bıraktı beni... eve geldiğimde bi ameliyattan çıkmış gibiydim, içimdeki organlar etrafa saçılmıştı sanki... azy gördü beni, dizlerimin önüne oturudu, öylece baktı yüzüme... korkunç olduğumu farkettim. yukarı tyz in yanına çıktım sarıldım ağlamaya devam ettim... gözümün önünden gitmiyordu hali ve kulaklarıma yapışmıştı omuzumdaki hıçkırıklarının sesi... geceyi nasıl geçirdim bilmiyorum, sabaha karşı uyumuşum... elim yüzüm gözlerim şiş.... annemin yanında olmak istiyorum, az önce yaptığım makyajı çıkartıp söküle söküle ağlamak istiyorum....
işler beni bekliyor, unutmalıyım, unutturmalıyım ve alışmalıyım...

24 Nisan 2008 Perşembe

bkfhdgkjsd

sabah sabah hangi işe nereden başlayacağımı şaşırmış bi şekilde dolanıp duruyorum. tyz bu sabah erkenci, benden önce kalkmış, çay suyu koyarken sesine uyandım. dün gece yine bi kaç biranın etkisiyle deliksiz uyumuşum. berbat bi gece geçirdim. evoyla kavga ettik, tyz le olan bi iş alışverişinden kaynaklanan sorun nedeni ile birbirimize girdik. sinirle ilk defa ona beni bi kaç gün aramamasını söyledim ki üç ay sonra evleniyormuşuzzzz peeeaah!!! dellendim gece gece tabi. neyse bunlardan bahsetmicem.
bi bardak çay, sigara sabah dedikoduları derken bu saati bulduk.
çürük bi dişim var o çok ağrıyor, ama kafamı başka yerlere verip duymamazlıktan gelmeye çalışıyorum.
neyse öğlen vakti işler yoğunlaşmaya başladı, diş ağrımı sağlayabilmek için çok çalışıp beynimi ve dişimi uyuşturmam lazımm....

23 Nisan 2008 Çarşamba


Kafamın arkasında bir yumruk arasıra vuruyor... ölümü ensemde hissediyorum... dermanım yok kıpırdamaya... Zaman hızla geçiyor... yeni arkadaşarım oluyor, yeni insanlar yeni evler, yeni odalar... unuttuklarım birikiyor ama sadece bi şeyleri unutmuş olduğumu hatırlıyorum... şehir kalabalıklaşıyor, trafik sıkışıyor... bi sabah bir bakıyorum güneş açıyor, perdemi aralıyorum, penceremden içeri müjdeler girmiyor...

Gözlerim dalıyor ama kimse gelmiyor... yoruluyorum bi çay yapıyorum kendime, demleniyorum... sonra bi şarkı açıyorum kendime çok uzaklara gidiyorum, gidip gidip geri geliyorum... annem yaşlanıyor, ben büyüyorum...
Çocukluğum geliyor aklıma, akşam ezanı okunuyor ve ne garip ben hala sokakta oynuyorum... çocukluğumdan da geri geliyorum... ilk arkadaşlarım, yaralı dizlerim, bayram şekerlerim artık beni tanımıyor...

Şimdi makyaj yapıyorum bol bol... ruhuma değil, bedenime yakışan kıyafetler giyiyorum, saçlarım dağınık, ayağımda yüksek topuklu ayakkabılar... aynaya bakıyorum kendimi göremiyorum... hayat beni çağırmıyor...

Durmaksızın telefonlarım çalıyor, işler soruluyor, anlaşmalar soruluyor... üstü kapalı geçiştirilen “nasılsın-ız?” larla halim hatırım sorulmuyor... maskeler takıyorum, maskeler düşüyor, bildiğimiz bütün gerçekleri inkar ediyoruz, herkes önce kendine sonra birbirine yalan...
fotoğraflar çekiyorum, fotoğraflar çektiriyorum, anıları donduruyorum... ama karelere dokunamıyorum cam ekrandan. Herşey dijital ve soğuk biliyorum... mutluymuşum diyorum, altına notlar düşüyorum...

Bir film izliyorum, adam sevgilisini aldatıyor, başka bi sahnede biri ölüyor, başka bir sahnede bir çocuğun çaresizliği anlatılıyor, ve ben hiç bi trajediye ağlamıyorum artık... eskiden diyorum, ne duyguluymuşum, ne hisli.... şimdi ise ne duygusu, sadece bu üzerime yapışan, acımasız zamanın gri isi....

Param birikiyor, ama sokakta elma şekeri yiyemiyorum, kendime balaonlar alıp sonra onları uçuramıyorum... küçük bir kızken çok param olduğunda, bissürü! balon alıp, hepsini uçurup, gökyüzüne yükselişlerini öylece keyifle izlemeyi hayal ederdim... evet artık param var ama hüznüme yatmiyor, üstü kaldı hayallerimin, şimdi onlarda para etmiyor....
Kafamın arkasında bir yumruk arasıra vuruyor... ölümü ensemde hissediyorum... dermanım yok kıpırdamaya... Zaman hızla geçiyor...

duyduk duymadık demeyinnnnnn.....!!!!!

duyduk duymadık demeyinnnnnn.....

düğün tarihimiz belli olduuuu:))
yarın nikah işlemleri için başvurularımızı yapıcaz. ağustosun son haftası evleniorum yani. nasıl olacak hiç bilmiyorum. artık herşeyi saldım gitti. ne olacaksa olsun, madem dönemiyorum geriye, devam edeyim yoluma dedim. evo yu makul bi sevgiyle kabul ettim kendime, ama kimse benden fazlasını beklemesin. bu evliliğin fazla uzun süreceğini sanmıyorum. yani herkes gibi sonsuz bi mutluluk umuduyla değilde, bi gün nasıl olsa bitecek diye evleniyorum.
annem telaşlarda, babamda öyle... arkadaşlarım ne giyeceğini düşünüyorlar, kankalarım, çok isteyerek yapmayacağım bu evlilik için karalar bağlamış durumda.

neyse çok yazacak bişeyim yok bu konuyla ilgili. haber veriim dedim blogdostlarıma sadece...

ilerleyen günlerde blogumu günlük moddan çıkarıcam zaten. sadece deneme yazılarımı sizinle paylaşıcam. malum evlilik psikolojisiyle günlük tutmam hepimiz için çekilmez bir haal alacaktır:))) bu yüzden çevreye fazla rahatsızlık vermeden edebi yazılarımla burda olmayaı düşünüyorum.....
öpitoo;))

3 Nisan 2008 Perşembe

...

yine uzun zaman olmuş yazmayalı. bu son bi haftamı çok az bi uykuyla geçirdim. beyazlayan saç telimle uğraşmıyorum artık, geçen gün kuaföre gittim. kırılan uçlarımı aldırdım birde kaküllerimi düzelttirdim. bu işlermler görüntüde düzelsede kalbimdeki kırıklar ve yıpranmış uçlar hala olduğu gibi duruyor. sıkıntılarım yine devam ediyor. evoyla kavgalarımız her geçen gün şiddetlenmeye devam ediyor, (Pucca bunu okuyunca söylenecek yine:)) her kavganın ardından gelen duygu sömürüleri resmen içimi kemiriyor, elimi kolumu bağlıyor. teyzem başımı beynimi yiyor, ayrıl şundan "karşına çıkan iyi kısmetleri kaçırıyorsun bitmiş bi ilişki yüzünden" benim iyi bir kısmet veya karşıma çıkacak iyi birileriyle derdim yokki, şu an için tek istediğim şey özgürlüğüm. kalbimin paramparça bi yerinde duran bi yükten başka bişey değil. ayrılık kararını bi türlü hayata geçiremeyişimin sebebi, arkamda bi enkaz bırakmak istemiyorum. kavgaları devam ettiriyorum çünkü onun pes edip ayrılmak istemesini sağlamaya çalışıyorum. vicdanım karşısında o kadar acizim ki, arkamda terk edilmiş birini bırakmak istemiyorum. iş böyleyken asıl sorun olan kısımsa hayatıma uzaktan ve yeni girmiş birine karşıda ilgi duyuyorum. (ilerleyen günlerde anlatırım) evet beyin olarak aldatıyorum ama bu noktada içimde bi pişmanlık olmuyor nedesnse. onu her gördüğümde içimde bişeyler atağa geçiyor, kan dolaşımım hızlanıyor fln filan, çokta ciddiye alınacak bir durum değil ama hala bu karmaşaya nasıl dur denilir onuda bilemiyorum.
bu arada son on gündür kalbimde bir rahatsızlık hissediyorum, şiddetli derecede çarpıntılarım oluyor ve beni yorgun bırakıyor, annem de biliyorsunuz kalbinde oluşan delik nedeniyle aynı çarpıntıları ve sorunları yaşıyordu. ve çok riskli bir ameliyat geçirdi. geçenlerde nefes alamayacak kadar kötüydüm, öyle boşluğa düşmüş gibi çarpıyordu ki, nefes alamayacak gibiydim. nefesim kalbime yetmiyordu sanki. şimdi hiç olmadık anlarda yakalıyor beni melet. annemlere bişey soramıyorum panik yapmasınlar diye ama onların dışındaki herkes ırsi, genetik bir sorun olabileceğini ve benimde kalbimde bir problem olabilme ihtimaline karşı mutlaka doktora gitmemi söylüyorlar. en kısa zamanda bi doktora gözükmem gerekiyor galiba.. tabi bu arada dozunu arttırdığım çay, sigara alkol ve stresin etkiside büyüktür heralde. amann ne bileyim amk. her şey olacağına varsın işte. ben bıraktım ne halim varsa göreyim.
sizde kendinize, kalbinize dikkat edin.. görüşürüz canlar..

2 Nisan 2008 Çarşamba

neden saçlarım!! beyazlamış arkadaş??


dün geceyi dışarda geçirdim. evo ile birlikteydik. onun için güzel, benim içinse anlamsız bi geceydi. sabah 7 de ofise bıraktı beni. kapıyı azy's açtı, uyanmış dershaneye gitmek için hazırlanıyordu. teyzem ise uyuyordu. teyzemin artık bi sevgilisi var. çocuk bursa'da yaşıyor, o yüzden sabaha kadar telefonda ve msn deler. bu sbah yine 6'da yatmış. ne olacak bu halleri bilmiyorum, işler umrunda değil, yapılması gerekenleri sürekli erteliyor, bi an önce toparlanması lazım durum vahim...

bu arada ailedeki son gelişmeleri yazamadım bir türlü, kuzenim, gazozum evleniyor;))) hemde görücü usulüyle!!!! babamın çok yakın bi arkadaşı oğlu için talip oldular. birbirlerini gördüler, görüştüler sevdiler beğendiler, istenildi söz yapıldı 4 nisanda da nişanlanıyorlar. nasıl şoktayız ailecek anlatamam. çocukluğumuz birlikte geçmesine rağmen birbirimizde çok farklı iki kuzeniz. ben ailenin ayrık otu olarak dünyayı parmağında tek başına sallamaya çalışan bi tip, o ise tam bir küçük kadındı. çocukluğunda annesi çalıştığı için çocukken bile günlerini ütü çamaşır bulaşık yemek gibi işlere adardı. 17 yaşına geldiğinde gazoza bi kardeş geldi. işin içine çocukta girince tam bi ev hanımı modunda yaşamaya devam etti. hiç erkek arkadaşı sevgilisi olmadı, olmasını da istemedi, ilerleyen yaşlarında çok görücüsü! çıktı. hiç birini kabul etmedi, bütün bu küçük kadınve küçük anne rollerine rağmen evliliği düşünmüyordu. ne olduysa oldu bunu kabul etti. ve gazoz sanırım ilk defa ve hatta görücü usulü ile aşık oldu;) bütün aile çifte düğün hayalleri peşinde, gazozla aynı dönemde evleneceğimizi düşünüyorlar. oysa benim onlara göre parmağımda ki o anlamlı! yüzük çoktan bir metal parçası haline geldi. evlilik ise düşüncemde bir gölge bile değil!!! nasıl çıkıcam bu işin içinden bilmiyorum... bütün aile evo yu çok seviyor ikimizin mükemmel bir çift olduğumuzu düşünüyorlar, kuyruğu dik tutucam diye, şimdiye kadar hiç kimseye ne ilişkimizin ne de evo nun açıklarını vermedim, ben gizledikçe onlar çok mutlu olduğumu, evonun benim için ne kadar uygun biri olduğu düşüncelerini pekiştirdiler. evreni ailemle ilk tanıştırdığımda da -ki o zman herşey çok güzeldi- evlilik konusunda pek emin değildim. niyetim, ailem evoyla tanışsınlar, bilsinler içleri rahat olsun istedim. o yüzük parmağıma hangi arada girdi hala aklım almıyor. neyse şimdilik ben gazozun kerevetine çıkmakla kalayım sadece, onlar muradlarına ersinler, hemde çok ersinler...;)

ajansta ilk ikinci ayımızın içindeyiz. şimdiye kadar elde ettiğimiz ciro hatırı sayılır bi halde. bu ayı atlatırsak yırttık demektir. önümüz açık, emin adımlarla ilerliyoruz... teyzemin yeni aşkı dışında bi sıkıntımız yok;)


geçen gün saçımda bir beyaz geldi elime... elime aldım, uzun uznun baktım. o incecik saç telinde neler gördüm neler, hayatım film şeridi gibi geçti gözümün deydiği o saç beyaz saçımdan. hayat ne kadar da acımasız, "gözlerim doldu, daha erken, daha gencim, daha çok güzelim", dedim. 34 yaşında ki teyzem bile hayatının baharını ilk defa yaşarcasına aşıkken 24 yaşında ki ben, saçında beyaz, aşk yorgunu, yıpranmış, yıpratılmış olmamalıydım....

o günden sonra saçıma tarak deymedi. adam gibi makyaj yapmadım. dudağımın kenarına iliştirdiğim şakacıkatan bir gülümsemeyle ortalarda dolanıyorum... her gün biraz daha azalıyorum. ben "galiba büyüyorum.." derken, birileri pis pis sırıtarak "hahaha hadi ordan yaşlanıyorsun" diyor sanki....


amaaaaaaan neyse canım, bi paragraflık bunalım yeter bu gün....;)

bu gün fazla bi işim olmaz diye umut ediyorum, o yüzden tekrar uğrayabilirim....;)

söz vermiyorum :P


26 Mart 2008 Çarşamba

H2o sözü;))

canım blogum benim. söz bu günden itibaren seni ihmal etmiicem artık:))
valla bu seferki söz, yemin ediyom bak, kontörüm, sigaramın üstüne söz veriyom ahhakaten.:)

şaka biyana , bloguna bile sözünü tutamayan adi bi hatunum ben. işler yoğun gidiyo bu ara, pek kafamda yerinde olmadığı için kelimeleri yanyana dizmekte zorlanıyorum. yok dizi castingi, yok sineması, yok reklamı, aman oyuncusu, aman yönetmeni derkene kafayı yedim. anacım pek bi problemli insanlarla çalışıyorum, yönetmen oyuncu beğenmez, oyuncu parayı beğenmez, arada başımı beynimi yiyolar her iki tarafı ikna edene kadar kastıra kastıra bi hal oluyorum. neyse işler bi kenara, bahar gelmiş hoşgelmiş;)) arasıra bulutlar kaşlarını çatsada çiçek çiçek olan ağaçgiller içimi bi hoş ediyor. evo ile fena halde naneyiz. aynı problemler devam ediyor. hergün bitti bitecek diyorum, herkes tetikte ayrıldım ayrılacam diye, bi annemle babam sorunlarımdan bi haberler. onlarıda tasasına düşürmek istemiyorum. onlar benim pembe dünyamda yaşaya dursunlar, bilmesinler sıkıntılarımı, sorunlarımı hep iyi olsunlar yeter.
bu arada yeni biriyle tanıştım. istanbula çok yakın malesefki o malum şehirde, ve ismi de o malum isimden. bu kadar mı olur diyorum ve olmasına izin vermemek için uğraşıyorum. aynı sektördeyiz ama o şu an biraz kulvar değiştirmiş durumda. bi siyasetçinin basın danışmanlığını yapmak için şimdilik o malum şehirde ama aslında istanbulda yaşıyor. bana sırılsıklam aşık olduğunu bas bas bağırıp duruyor, geçen gün işyerime ilan-aşk ettiği bi telgraf!!!! yolladı. hepimiz koptuk tabe:)) bense bütün duyguları alınmış bi tip olarak ona karşılık bi cevap veremiyorum.
evo yu yakın bi zamanda terk edip bi süre hayatıma kimseyi sokmayıp, kendime aşık bi şekilde sadece kendim için yaşamayı düşünüyorum. bunaldım artık, erkek görmek istemiyorum, helede en son m.g ile olanlardan sonra ( biliyorum onu anlatamadım) iyice midem bulanıyor. ondan kaybettiğim bütün yılların intikamını aldım. ağzım dolusu küfürler ettim. feleğini şaşırtacak sözler söyledim. ve suratına tükürüp onu kendi pisliğinde başbaşa bıraktım. artık nefret bile etmiyorum ondan, aklıma geldiği zaman dişlerimi sıkıp, kaşlarımı çatmıyorum.
"allah seni bildiği gibi yapsın,artık ben karışmam" dedim ;))
bu aralar inanılmaz derecede iştahım açılmış durumda, acıkmasam bile sürekli yemek yeme ihtiyacı duyuyorum, abur cubur ne bulursam yiyorum.
geçen akşam mavigö.ç ve şafakla buluştuk beşiktaş'ta uzun zamandır görüşmüyorduk. rest cafede çay içip sahilde çekirde çitlettik, acaip eğlendik, dertleştik, bir sürü fotoğraf çekildik hep olduğu gibi, çok güzel bi akşamdı. şimdi ofisteyim. yemeğimi az önce yedim, sigaramı yaktım, çayımı içiyorum... içimde bi sıkıntı yanında promosyon olarakta tuhaf bi heycan var, anlam veremediğim. bu akşam evime gidicem. annemi özledim. eve gideceğim akşamlar annem özel menü hazırlıyor, şu an karnımın tok olmasına rağmen eve gidip yemek yemek istiyorum :))
neyse canlar ben yine uğrarım, az önce bloguma dediğim gibi bundan sonra hergün yazıcam, sizde beni boş bırakmayın bu ara, kurtlar kuzular dolaşıyo ortalıkta:))
öpüldünüsss ;))

11 Mart 2008 Salı

yettim gariiiiii;))

efenim öncelikle ıfflayıp pıflamalarınıza bi açıklamaya getireyim,;), şimdi ben malum arızalı işimde, bir sürü tırıvırı şey yaşadım. bişeyler oldu, bişeyler olmadıı derkene, bi bakmışım ki bi cümbürdeşmenin içindeyim. hayırlısıyla yeni yerimizde işlere koyulduk. yaklaşık bir aydır, soluksuz çalışıyorum nerdeyse. sürekli pc başında olmama rağmen yeni bir explorer sayfası açıpta bloguma bakmaya fırsat bulamadım, bulduğum zamanlardaysa bişeyler yazmaya ruh halim elvermedi. işimde tüm sıkıntılara rağmen ilerleme kaydetmeye devam ediyorum, evoyla ilgili herşey aynı hamam aynı tasta yüzüyor. gündüzleri sigarayı akşamları alkolü tek geçiyorum;)) homeofis olduğumuz için haftanın 3-4 günü ofiste kalıyorum. en son biyonikkedinin yorum mailini de görünce durdurun dünyayı bloguma yazıcam dedim:)) hafta sonunu büyük bi tramva içinde geçirdim. evodan önce 8 senedir hayatımı altüst eden, 2 senedir görüşmediğim ama hep hayatımın tam ortasında yaşayan m.g ile görüştüm. ayrıntıları şu anda iki satıra yazamayacağım kadar çok. akşama bir fırsat bulup, huzurunuzda dökülmeyi düşünüyorum....
hepinizi çok özledim.........

2 Mart 2008 Pazar

...

tamam. şu akşamıda bi atlatayım yazıcam:))

20 Şubat 2008 Çarşamba

Devam....


daha dün "işle ilgili bişey görmek duymak istemiyorum" diye yakınırken bu sabah kendimi ajansımızın yeni ofisinde buldum

öyle yada böyle bu işten kurtuluşum yok anlaşılan.

yeni ofiste yeni odamdayım. teyzemle kavga dövüş bi şekilde yaşayıp gidiyoruz işte. bahsetmiştim homeofis yapıcaz diye. nihayet taşınabildik. iki katlı, üst katı ev alt katı ofis. ofiste büyük bir çalışma odam var hatta birde balkonum:) çalışma odamın hemen yanında mutfak ve kalacağım oda var. çalışma odama henüz özel eşyalarımı getirmedim, şimdilik biraz kabak gibi görünsede şirinleştirmek için biraz uğraşmam lazım. işimde istediğim sadece huzur aslında, odamı şirinleştirme çabalarım sadece motivasyon için. çalışırken motivasyona çok inanırım. masamın üstünde güzel duran bi obje, o anki ruh halimi yansıtacak şarkılar, ışığın yönü ve şiddeti oldukça etkili oluyor. bu gün ilk işimi yaptım. adımımı atar atmaz bir sürü reklam brifi geldi, bi kaçtane casting yaptım. uzun zamandır işleri havadan, ayaküstü yapmaktan oldukça sıkılmışım ki adamakıllı masama kurulup işe boğulmayı özlemişim. bu arada teyzem organizasyona yoğunlaşıp cast işini tamamen bana bırakmayı düşünüyor, nasıl altından kalkarım bilmiyorum, hadi hayırlısı..

az önce ikişer bira açtık. bi kaçta damar şarkıyla geceyi yarıladık.
yarın sabah gayrettepeye telekoma gidip adsl bağlantısını birde daha önce aldığım dört hattı pbxe bağlatıcam. nefret ediyorum bu angarya işlerden. akşamada evo'yla buluşup sinemaya gidicez. sonrası meçhul, evime mi giderim yoksa burayamı dönerim bilmiyorum, şimdilik bu kadar.. bana şans dileyin, işlerim yolunda gitsin, üzülmeyeyim artık:((

18 Şubat 2008 Pazartesi

zaman makinesi


oturma odasında ki pencerenin önündeyim. kırmızı koltuğuma uzandım. kahvaltıdan sonra bi yandan annemle sohbet edip, bi yandan da blog blog geziyorum. teyzem arıyor sinirlerimi bozuyor, yine durmadan bişeyler istemeye devam ediyor. sabrımın sınırlarını zorlasada telefonu kapattıktan sonra hiç bişey olmamış gibi şu anda ki yazıma devam ediyorum.

neyse nerde kalmıştık, evet miskinliğin tadını çıkartırcasına beni dellendirecek her türlü zıkkıma inat eşşekler gibi yatıyorum. işle ilgili tek birşey bile duymak görmek istemiyorum sırf bu yüzden outlook'umu bile açmıyorum. bol bol kitap okuyup, puzzle yapıp, yazı yazarak bu süreçte yorgun ve yıpranmış ruhumu tedavi etmek istiyorum.

dışarda kartopu oynayan çocukları izliyorum. ben çocukkende kardan nefret ederdim, hiç bi zaman kartopu oynamak zevkli gelmedi ve hiç bir kardan adamla aramda duygusal bağ olmadı. çocukluk arkadaşım pititim (onu çok özledim ama az kaldı istanbul'a dönmesine) daha yaz ortasında başlardı "kışın kar yağsada,,, okullar tatil olsada,,, kartopu oynasakta,, kardan adam yapsak,,," diye hayaller kurmaya. en son iki kış önce okulu tatil olduğunda istanbula gelmişti. o kış ta çok kar yağmıştı bizdeydik o gece. bizim pititi dayanamayıp gecenin bi yarısı tutturmuştu yine illede "kartopu kardan adam" diye, e babamında ondan kalır bi yanı olmadığı için peşlerine takılıp çıktık dışarı. o gece hernekadar karla oynaşmayı sevmesemde yerlere yatıp kendimizi aşşağı doğru yuvarlayarak debelenmemiz çok eğlenceliydi. babamla birlikte kocaman bir kardan adam yaptılar. sonra babamın atölyesine indik, atölyede kocaman bir talaş sobası vardı onu yakıp etrafında ısındık, annem çay demleyip getirdi. gece yarısını çoktan geçmiş saat 02 civarıydı. pititim bi kaç gün sonra ankaraya dönecekti. babamda gitmeden önce ona bi hediye vermek için makinelerini çalıştırdı, güzel bi şamdan yaptı bizde her zaman olduğu gibi babamı ve zanaatını hayranlıkla izlemiştik..... yorgunlukla eve gidip camdan, dışardaki kardan adamı izlemiştik....

velhasıl, şimdi pencereden kar topu oynayan çocukları izlerken o gece geldi aklıma, nasılda özletim pititimi, bu sene son senesi, dostluğumuzun yirmiküsür yılını bitirdik, şimdi ankarada son senesi, yine çocukluğumuza kaldığımız yerden devam etmek için onu bekliyorum...

ayyyyy ay yine daldım eskilere. zaman kendini yenilemeye devam ediyor işte... kimbilir belki yarın bu günden daha kötü olucak. bilemiyorum. yada daha güzel.

ahaaaa!!!!

aklıma ne geldi, kendi kendime bi zaman makinesi oyunu uyduruverdim ahanda şimdik;

bu yazıya istinaden bir ay sonra bu gün ki haleti ruhuyemi değerlendirip bi karşılaştırma yapıcam. ne değişecek bakalım hayatımda bir ay kadar kısa bi zamanda, ne sürprizler, ne yıkıntılar, ne başlangıçlar, ne bitişler? bu oyuna hepiniz davetlisiniz. sizlerde geçmiş yazılarınıza bakarak bir veya iki ay önceki yazılarınızla bu günkü şartlarınızı bi kıyaslayın bakalım neler olmuş zaman makinemizde?

(aman tanrım!!!!! yine sigaram bitiyor, bu ne sinir bozucu bi durum yaa. ne zaman saatler gece yarısını gösterse sigara paketiminde dibi gözüküyor, neyse allahtan sigaram bitince yatıp uyumak için bahanem oluyor...) yatmadan yazayım bişiler dedim,

evime geldim a dostlar:)) huzur denilen şey olduğu yerde beni bekliyordu.. annem ve yemekleri. babam ve huysuz muzip tatlı sinir esprileri, sabah kahvaltıları, akşam yemekleri, çay sohbetleri, msn geyikleri, şahsıma münhasır güzel odam, kütüphanem kitaplarım, vee yatağım... hepsi o kadar huzur verici ki, dışardaki acımasız hayattan sıyrılıp sığınabildiğim, kötü adamların ve kötü kadınların beni bulamadıkları dünyanın sekizinci harikası küçük şirin evimdeyim...

bi süre de çıkmayı düşünmüyorum....
.)

15 Şubat 2008 Cuma

sabahı beklerken...


günün ağarmasına yıllar var sanki....
üzerimde battaniye, kucağımda bilgisayar karanlık bi salonun ortasında oturmuş sabah olmasını bekliyorum.
onca yorgunluğa rağmen gözümde zerre kadar uyku yok.
içimde biyerler acıyor sanki,
kafamı yastığa koyduğumda az önce, kalbime kaynar sular döküldü sanki...
annemi özlediğim zamanlarda, birde evo'yu üzdüğüm zamanlarda dökülür bu kaynar sular kalbime benim... ikiside mevcut şu an, sabaha en yakın bu vakitlerde...
evo'yu üzdüm. hemde çok üzdüm. sevgililer gününde, en sıkıntılı son iki gününde yanında olamadım, olmadım. neden ? işimle ilgilenmek zorundaydım çünkü!!!
annemi çok özledim, yine işlerim yüzünden evden bi süre ayrılmak zorundaydım çünkü. bu gün telefonda ağladı, ne zaman geliyorsun diye:(( off be annem yaa:(( bi bilsen ben neler çekiyorum burda:((
bildiğim tek bişey var;
lanet olsun, bana da işlerime de lanet olsun!!!
yok abi, ya bu iş beni, ya da ben bu işi bitiricem böyle olmayacak. aklım gidip geliyo, yeter artık neye karar vereceğimi şaşırdım, bi yandan ailem bi yandan evo, bi yandan işim, teyzem:(((

sizde de olurmu bilmem. bi deyim vardır, "burnunun direği sızlaması" diye. ağlayacak gibi olur insanda ağlayamaz. benim uzun süredir burnum dahil heryerim sızlıyor, şöyle bi temiz ağlayabilsem çok makbule geçicek...
saat 05:37 oldu. 7 itibarı ile giyinip yollara düşücem...

11 Şubat 2008 Pazartesi

nası yanii :-o ?


evimi özlemelerdeyim yine...

en son yazımda da dediğim gibi bi "ha gayret" le çıktım evden, çıkış o çıkış....

söylediğim gibi işten ayrılamadım, teyzem bu kadar tek başına çaba içindeyken ona "ben yokum" diyemedim...

yeni ofisimizi düzenlemeye başladık. cuma günü mobilyalar ve ıvır zıvır ihtiyaçlar için, ikea ve praktikeri alt üst ettik. ordan baya bi yüklendik, sonra teyzemin odası için mobilyaları aldık, benim odanın mobilyalarını da yarın alıcaz... o akşam teyzemde kaldım, gece evo arayıp yarın akşam z.nin düğünü var ille gidermiyiz dedi ok dedim. o gece 3 gibi uyudum, sabah ikeadan aldığımız bi kaç şey gelicekti nakliye ile, ordan aradılar yeni adrese gittim eşyaları teslim aldım. ordan çıkınca yine yollara düştüm tabe, önce bi kahvaltı ettim, bir porsiyon su böreği;)) sonra kuaföre gidip fön çektirdim, eve geçip apar topar hazırlandım kıyafetlerimi yanıma alıp evonun eve geçtim giyinip çıktık, düğünde çok sıkıldık karnımızda epey bi acıkmıştı. evde yiyecek bişeylerin olmadığını düşününce e gecenin bi yarısı da olunca sarıyerde bi ocakbaşına girdik. patlayana kadar yedik nerdeyse. hava buz gibi. benim üstümde kırmızı siyah ince bi mini elbise bokum dondu resmen sonra akşam evoda kaldım, uzun zamandır ilk defa bu kadar hoş bi gece geçirdik... ve bu gün, öğlene kadar eşşek gibi uyumuşuz, apar topar kalkıp bize geçtik, benim kuzeni bu gün istemeye geliyorlardı. yine bir kargaşa içersinde cümbürcemaat oraya gittik. allahın emri peygamberin kavliyle kuzeni verdik gitti:)) 7 gibi ordan çıktık, önce annemleri eve bıraktık, sonrada evo beni teyzeme bıraktı. şu an teyzemle oturmuş ikimizinde elimizdeki pc lerden sadee klavye sesleri geliyo, yarın yine bir sürü koşturmaca olması ikimizinde umrunda değil, yarasa gibiyiz mübarek:))

offf anlatırken tekrar yoruldum valla:((

velhasıl 3 gündür evimde kalamıyorum:((

daha anlatıcak bi kaç bişeyim daha vardı ama unuttum :S inanılmaz yorgunum ve kafam karıncalanmaya başladı... bidaha bu kadar arayı açmicam toparlamak yoruyo sonra...:)

hee bu arada aramızda kalsın ben evo'ma tekrar aşık oluyorum galiba:)))

6 Şubat 2008 Çarşamba

ha gayret:(

birazdan toparlanıp çıkıcam.
dışarıya adım atmak istemiyorum...
hava kapalı...
yapılcak bir sürü işim var...
içimde sıkıntı...
ha gayret!!
:((

MİM-SOBE


Eveeeet, gelelim PuCCa mızın beni mimlediği konuya,
(mim yada diğer adıyla sobe yemeyeli uzun zaman olmuştu...)

şöyle ki;
Olmasını İstediğim Mantıklı Şeyler;


  • sigarayı bırakmayı

  • alışverişte irade sahibi olabilmeyi

  • sarhoş olmadan da dans edebilmeyi

  • akp nin T.C den elini ayağını çekmesi, toplu halde bütün akp lilerin sınır dışı edilmesini (gayet mantıklı)

  • deniz baykalın siyaseti bırakmasını

  • evo'ya sırılsıklam aşık olup, gözümün ondan başka hiçkimseyi, hiç birşeyi görmemesini

  • unakıtan'ın sonsuza kadar yumurta çifliğinde inzivaya çekilmesini

  • %de 1500 garantili ertesi gün hapının üretilmesini

  • telefonda konuşurken aynı anda birden fazla iş yapabilmeyi

  • yaklaşık bir yıldır tv de yayınlanan çok sevilen bi dizinin çok meşhur oyuncularından ....... ........ 'nin, ...................................... olduğunu, dizisi ile birlikte şöhretinide kaybedince ayaklarıma kapanarak benden iş istemesini ve bi zamanlar bana yaptıklarından dolayı pişman olmasını!!!

  • sinirlendiğim zamanlarda yaptıklarımdan ve yapacaklarımdan sorumlu olmamayı!!!

  • hiç bir çocuğun sokaklarda kimsesiz kalmamasını, kedi köpeklerden daha fazla değer görmelerini

  • akmerkezdeki 14 yaşındaki kızların 35 yaşındaki hatunların kılığında gezmelerine birilerinin artık dur demesini...

  • işimde ve mesleğimde iyi bir kariyer yapabilmeyi

gelelim;


Olmasını İstediğim Mantıksız Şeyler;



  • istediğim zaman görünmez olmak

  • kredi kartlarını geri dönüşümü olmaksızın harcayabilmek

  • evde oturup popomu büyütmem için maaş almak:)

  • insanların akıllarından geçenleri birebir okuyabilmek

  • annem ve babamın yaşlanmalarına engel olabilmek

  • r.t.e' na sıkıldıkça "gel lan buraya eşşek herif" deyip iki tokat sallayabilmek

  • tokat manyağı yapıp "hadi ulan ananıda al git diyebilmek"

  • bi sabah uyandığımda kapımda son model bi araba ve istediğim gibi bir evimin olması

  • ve yine bir sabah uyandığımda "Atatürk'ün ölmemiş olup, TRT'den ulusa seslenmesi"ni.

-mantıklısını da mantıksızınıda istiyoruuuuummmm uleeeeen:)


-ah PuCCa gece gece ne gazladın şimdi beni yaaa:))



ŞİMDİDEEEEEEEE, MİM GELENEĞİNİ DEVAM ETTİRMEK ÜZERE un4 VE Ashkar'ı SAHNEYE DAVET EDİYORUM;)


E ALKIŞŞŞŞ;)



5 Şubat 2008 Salı

dam üstünde saksağan gel bize bazı bazı :iiii

  • bugün annemle yürüyüşe çıktık
  • dün sürdüğüm kırmızı oje daha bir günü doldurmadan iğrenç haller aldı.
  • yine bütün işlerimi erteledim
  • ertelemeye de devam ediyorum
  • kafam gittikçe karmakarışıklaşmakta
  • duvarlarımı süslemeye çalışırken ellerime japon yapıştırıcısı bulaştı parmak uçlarımı hissetmiyorum.
  • az önce son paramı sigaraya verdim
  • sezen dinleyip geçmişi yad ediyorum bu ara sıık sıık
  • mavigö.ç sitemlerde ona vakit ayırmadığımdan sitemler ediyor
  • dün akşam üstü evde yalnızken karşı komşunun kızı damla'yı kapımızı açmaya çalışan hızrsız zannedip babamı arayıp, camdan bütün mahalleyi ayağa kaldırdım. Damla "bakkala gidiyorum bişi lazım mı ?" dedi. gölge etme dedim damla gölge etme:))
  • tembellik güzelbişey:))
  • bu akşam sekizde eski arkadaşlarla toplaşıcaz:) Br. gelemicekmiş, çok sevindim :)
  • şimdi bişiler hazılıycaz annemle peynirli krep yanına çay fln yapças
  • en çok annemle mutluyum ben, ötesi berisi yok
  • seni seviyom annem, çok seviyom hemde...;)
  • akşama ne giysem sorununa bi çare arıyorum, jean mi giysem acep?
  • sevgili PuCCa beni mimlemiş... yemekten sonra, başlıycam inşallah, düşünme aşamasındayım....
  • hımmmmmmm??

oje

bu gün kırmızı oje sürdüm uzun bi aradan sonra ilk defa....

4 Şubat 2008 Pazartesi

yıl 2008!! affedemem seni!!!


saat biri kırküç geçiyordu. telefonum çaldı. arayan ses onun sesiydi. 16 yaşımdan beri sevdiğim tek adam. aradan yıllar geçmişti, sesi aynıydı, konuşması aynıydı, bişeyler eksilmişti benden. ve bişeyler çoğalmıştı onun sesinde. ben onu çok sevdim, o benim sadece saf salak aşkımı, deli cesaretimi sevmişti.
8 yıl sonra şimdi arayıp beni sevdiğini söylüyor.... "bu ne cüret !!!"

...

istanbul'a yerleşmiş... ne gam!
16 yaşındaydım!! onu görmeye yaşadığı şehre gittiğimde, havasını derin derin çekerdim içime.. onun kokusu gibi gelirdi şehrin kokusu...
büyümüşüm ben. az önce ki telefon konuşmasından sonra anladım bunu.
aynı şehirdeymişiz artık... ne gam!!

...
"küçük sevgilin büyüdü artık, senin sevgine tenine kokuna hasret büyüdü. içinde yılların sancısı bir yumak olmuş oturmuş yüreğine... sana ait her köşe nasır tutmuş. yrmidört yaşında hiç kimseyi sevemeyecek hale gelmiş, yalan sevdalar yaşamış, senden sonra kendiside dahil herkesi kandırmış..."

şimdi,
delirtme beni
çık git hayatımdan.
hazır alışmışken,
büyümüşken,
hiç olmadığın zamanlardaki gibi ol-ma bundan sonra da...
affedemem!!!!

3 Şubat 2008 Pazar

kararsız kararlarıma son karar...


Bikaç gündür, yaşadıklarımda kararsızlıklar içinde olduğum için yazdıklarımda da çelikiye düşmemek için yazmadım. Sıkıntılarım var yine. Tam ilişkimde bişeyleri oturtmuşken bu seferde işim ile ilgili düşüncelerim alt üst oldu. Prensipte ve maddiyatta ters düşmelerim sonucunda teyzemle yollarımı ayırma aşamasındayım. Bu hiç kolay olmuyor, keşke bir yabancıyla çalışıyor olsaydım diyorum. Avantajından çok dezavantajlarını yaşadım her defasında. Hep idare eden taraf olmak, en çok çalışmak zorunda olmak, kötü gün dostu olmak zorunda! olmak, büyük sırlara, büyük tehditlere, ve büyük sorumluluklara gark olmak, ve şirketin önünde siper alınan bir set gibi kullanılmaktan yoruldum. Hem çalışma arkadaşlarımın, hem yöneticilerin ortak kullanıma tabii çöp sepeti gibi her kesin içini döktüğü bi servis görevi yapmaktan bıktım. Dinlenmeye ve huzura çok ihtiyacım var. Ama aynı zamanda da yeni bir işe! Bu psikolojiyle nasıl nerden başlarım bilemiyorum. On senelik iş hayatı sürecimin en kritik dönüm noktasındayım sanırım.
Son iki gündür teyzemdeydim, bütün işleri sırtıma yüklediği için anca eve gelebildim, malum yeni yere taşınana kadar evden yürütüyoruz işleri. Bu hafta içi bana düşen yapmam gereken işleri yerine getirdikten sonra kararımı ve sıkıntılarımı anlatıp ayrılıyorum. Bu pek kolay olmayacak ama bencil olma sırası bende artık. Fazla bir seçenek bırakmadı bana...



29 Ocak 2008 Salı

yok...

hiç bişey yazasım yok...

27 Ocak 2008 Pazar

Bir gün,

Koca bir günü sadece kendime ayırıp, akşama kadar istediğim filme gidip, kitapçılarda istediğim kadar sürtüp, istediğim yerlerde oturmak istiyorum. Kendime bir gün armağan etmek istiyorum, kendimle baş başa kalıp içinde sadece kendim olabileceğim bir günde yalnız bana ait olan, kimseyle ortak paydası olmayan anılar oluşturmak istiyorum…
Sokaklarda fotoğraflar çekip, arkalarına tarih atıp şiirler yazmak istiyorum, eski zamanlarda ki gibi...
Hiçbir sorunu düşünmeden, boş vermişliğin dibine vurmak istiyorum sadece bir günlüğüne. Geçmiş güzel günlerin yaşandığı yerlerden geçip, bir tebessüm bırakıp yürüyüp yeni anılara doğru yürümek… mesela Karaköy’e doğru Galata Köprüsü'nden geçerken yolun solunda denizin hemen kıyısında ki, içinde bir zamanlar en güzel günlerimi geçirdiğim o binanın bütün katlarına girip dolaşsam tek tek... Havil, Mavigö.ç., Yasmin ve Şafak’ın sesleri kulağımda….
kulağımda güzel şarkılar… bizim şarkılar…
şimdi köprüden geçerken o binayı uzaktan her seyredişimde içimden sayıyorum,
-9 Havil
-8 Mavigö.ç.
-7 Yasmin
-6 Şafak
-5 Ben

zaman, zaman, zaman....


sıkıcı bi pazar günü....

tvde yine o var, sinirlerim bozuluyor...

izlemicem diyorum ama dayanamayorum...

bu sessizlik bozulmalı artık,

küçük oyunlar bitmeli...

neyse,
ama uslandım artık... sadece zamana ihtiyacım var....


sıkıldım mı ne?

ne bu şimdi ya, sıkıldım mı ne?
çalışırken, sıcacık evi bırakıp yollara düşecekken, kapıdan dışarı adım atmak tam bi işkence olurdu..
istediğim saatte kalkıp, tv karşısında yayıla yayıla kahvaltı etmenin hayali ne muhteşemdi. tamam hala muhteşem ama daha 2.günde sıkıldım sanırım:(
öğlenleri uyuyorum abi yaa. sonrada sersem sersem akşam yemeği derdine düşüyorum
-annneeeeeee akşama ne yiicez
-babana söyleyelim balık alsın
-peki.
bu gün odamı düzenledim. cd lerimi ve dağılmış kitaplarımı yerleştirip yeni resim çerçeveleri ekledim başucumdaki duvarıma. babamın kovboy şapkasını astım bide. sonra gardolabımın üstünde evo'nun bana geçen doğumgünümde aldığı 2000 parçalık puzzle kutusunu buldum, gözüme dürtücek biyere yerleştirdim. geçen sene nerdeyse yarısına kadar yapıp, sonra bi türlü başına oturamamaktan parçaları kaybolacak diye toplayıp kutusuna kaldırmıştım. şimdi bu aylaklıkta onu tamamlamamın zamanı geldi galiba.

bu arada az önce teysem aradı, bu gün baya bi mekan araştırması yapmış, ikisi ortaköyde, biri etilerde -biri boğaz manzarılıymış- :)) üç yer bulmuş. kiraları da normaline göre çok uygunmuş. biri de dublexmiş, home ofis yapalım üst katı ev alt katı ofis olsun diyo, pazartesi sabahtan buluşup bakmaya gidicez... hadi hayırlısı....

26 Ocak 2008 Cumartesi

dişiiiiiiim:((


hay ben böyle dişin içine...

kafamı duvarlara vursam geçer mi acaba?

yeni adresim, yeni işim ve yeniden aşka gelişim...

yeni adresimden taze taze merhabalar:))
şimdi bunu niye yaptım diye sormayın. kendimce sebeplerim var elbet:) bazen yeni sayfalar açmak iyi gelir insana. her nekadar bu bir kendini kandırma süreci olsada. neyse olay budur yani:)
son gelişmeleri aktarmak üzere hemen bi muhabir arkadaşımıza bağlanamayacağım için bi satır başı yapıp kendi başımın çaresine bakıcam şindilik:)

evet. salı akşamı ajansta acilen cereyan eden bi kavga neticesinde teyzem ortaklarından ayrılıp, ofisi boşaltma kararı aldı. namı diğer "bayan nane" komplekslerine ve bir türlü tatmin olmayan egosuna yenik düşerek eteğinde ki taşlar bi bir döktü. ortalık kıyamet yeri gibi oldu. neyse fazla ayrıntıya girmicem. hemen ertesi günü yapılan toplantı sonucu teyzem mekanı ortaklarına bıraktı, ajans hertürlü bizde işlerimize aynen devam ediyoruz. sadece bi süreliğine homeofis yaparak çalışıcaz. çarşamba akşamı teyzemde kaldım, olabilecek bütün analizleri ve bi tanesini bile atmayacak şekilde hernevi dedikodumuzu yaptık geç vakte kadar. bi ara kumpir yaptık bide. neyse. ertesi gün öğlene doğru gidip pılılarımızı ve pırtılarımızı toplamaya gittik. aslı olaya geliyorum. tam iki saat boyunca kendi eşyalarımı toplayabildim. kendi evimden taşınsam bu kadar eşyam çıkmazdı heralde. millet hayretler içinde toplanmamı izledi. dolaplarımdan pantolanlar, kazaklar ayakabılar, tshortler, çekmecelerimden kitaplar, takılar, tokalar, ve haddinden fazla ıvırzıvırlar... sonra mutfaktan (abartmıyorum) 10 adet kadar kendim eait çeşitli ebatlarda kupalar... ajandalar, şemsiyeler, pardesüler, fotoğraflar, cdler... kalem ve küçük küçük alınan not kağıtlarına kadar herbişeyimi toparladım. 5-6 parça kocam kocaman çantalarla ofisten ayrıldım. evo gelip aldı beni. bagaja eşyalarımı yerleştirirken söylediklerini duymamazlıktan gelebildim:))
kadro ve iş bilgisi bizde olduğu için ortaklar hisselerini devrederek tamamen devreden çıktı. çalıştığımız tüm firmalara gerekli bilgileri verdik. zaten bizim işimiz ağarlıklı olarak telefon ve mail sistemiyle işediği için çalışmalarımızı çok büyük sekteye uğratmıyor ofisten ayrılmamız. son günlerde yaşanan tatsız gerginlikler bunun habercisiydi aslında ki böylesi çok daha iyi oldu . velhasıl, 2000 e yakın dev kadro ve çeşitli projelerle teyzemle başbaşa kaldık. biz kendi içimizde birbirimizi yesekte yinede kimseye pabuç bırakmayacak kadar işimize ve birbirimize bağlı olmanın yüksek gururunu ve tesellisini yaşadık. şimdi ellerimizde laptoplarla evlerimizden çalışmaya devam ediyoruz.
akşama kadar üzerimde pijamalarla, önemli telefon görüşmeleri yapıp, işimize kaldığımız yerden devam etmekte ayrı bi keyifmiş bunuda öğrenmiş olduk:))
şimdi evdeyim. sabahları annemle kahvaltı edip bi yandan iğrenç sabah programlarıyla psikolojimi sarsmadan uzun ve yorucu bi sürecin stresini atıyorum...
bu arada bi yandan da ofis arayışlarımız sürüyor, bi kaç yer var oralarla görüşücez ama epey bi zamanımızı alacak gibi görünüyor....

iş haricinde kendimle alakalı sıkıntılarımı giderme konusunda da çaba arfediyorum. kendime bi yapmaman gerekenler listesi oluşturdum kafamda ve bunları hayata geçirmeye başladım. yanlışlarımdan dersler aldığımı düşünüyorum. evo'yu sevdiğimi anladım. onsuzlukla alakalı korkularımı ilk günlerdeki gibi diri tutmaya başladım. gece uyurken sürekli açılan sırtımı örten, uykumun arasında susayınca bana su getiren, yorulup acıktığımda bana yemek hazırlayan, iki şımarıklığımla en olmaz şeyleri bile yapabilen, yüreği sevgi dolu, vicdanlı ve sevgilerin en büyüğünü hakeden bi sevgilim varmışta ben görmek istememişim....
kendi kendimle kavga ederken, onu hep kırdım. o benim yanımda olmaya çalıştıkça ben ittim. sorunlarımın altında ezilirken onun bi gık demesine bile tahammül edemeyeşim tamamen benim huysuzluğumdan ve nankörlüğümdenmiş meğer.... onu sevmediğimi zannettiğim zamanlarda aslında kendimi sevmiyormuşum, gizli bi kendimden kaçışmış bu aslında. neyseki herşey için çok geç olmadan aklımı başıma topladım. evlilik benim için hala uzak gözüksede ikimizinde zamana ve zamandan öğreneceğimiz çok şeyin olduğuna inanıyorum. içimdeki nankör, huysuz mendebur yaratığı yavaş yavaş öldürüp normale dönmeme az kaldı....
şimdilik bu kadar....

Aşk Herşeyi Affeder mi?